19 Ocak 2015 Pazartesi

Emrah Serbes - Erken Kaybedenler

“Çünkü büyüdükçe arzularım küçüldü, şaşkınlıklarım küçüldü, beklentilerim küçüldü. Büyüdükçe öyle küçüldüm ki içimde taşacak bir şey kalmadı. Büyümenin bir bedeli varsa işte bu, yarım metre uzadım, yirmi kilo aldım ve dünyadan vazgeçtim.”
Emrah Serbes - Erken Kaybedenler



Bazı hikâyeler vardır, aslında hep hayatımızda olmuştur, hep yanı başımızda bir yerlerdedir, hep bizim içimizdedir ve hep bizi anlatır da, biz fark edemeyiz. Belki bu kadar bizden olduğundan, bu kadar yanımızda olduğundan, bizi anlattığından, içimizden geldiğinden fark edemeyiz. Çocukluğumuza götürür bizi. Çocukken yaşadığımız ama asla anlamlandıramadığımız, asla isimlendiremediğimiz duygularımızı anlatır. Çok nadir çıkar böyle hikâyeler karşımıza ama çıktığında da bizi alır yıllar öncesine götürür. Sokakta misket oynadığımız zamanlara, duvarların arkasında, kendimizi gizleye gizleye ilk sigaramızı içtiğimiz güne, âşık olduğumuzu sandığımız o ilk ana, annemizin bizi terlikle kovaladığı günlere götürür. Balkondan bağıran
teyzelerin sesine götürür. Attığımız topla camını kırdığımız amcanın öfkesine götürür. Çok zor bulunur böyle hikâyeler ama, bulundu mu da baş köşesinde durur kitaplıkların. Erken Kaybedenler de her bir öyküsüyle işte tam da böyle bir kitap. Kitabı okurken her bir sayfasında tekrar tekrar hissettiriyor doğallığını, içtenliğini, en önemlisi içimizdenliğini. Asla anlatılamaz denilen ruh halleri öyle güzel betimlenmiş ki kitapta, kitabın küçük karakterleri yerine utanıp rezil olmuş gibi bile hissediyor insan kendini.


Kitap erkek çocuklarını, çocukken yaşadıklarını ve ergenlik çağlarını anlatıyor. Her bir hikâye başka bir karakteri, başka bir ‘biz’i anlatıyor aslında. Hikâyeler, diyaloglar asla yabancı gelmiyor okurken. Her birini yaşamış olmak gerekmiyor bu yabancı gelmeme durumu için. Hepsine bir şekilde tanıklık etmiş, hepsini bir şekilde görmüş olduğunu hissediyor insan okurken. Bu yüzdendir ki kitabı bu kadar benimseyip içselleştirmek için erkek olmak gerekmiyor. Emrah Serbes küçük erkek çocukları üzerinden Türkiye’de büyüyen belki de herkesin çocukluğunu yansıtıyor. Bir kitabı, bir insan hayatından belirli bir dönemi anlatan bir kitabı yazmak için çok iyi bir gözlemci olmak ya da yaşadığı şeylere dışarıdan bakabilmiş olmak gerekiyor biraz da. Emrah Serbes bunu o kadar güzel yapmış ki, karakterleri kendimizle özdeşleştirmenin yanında, kitabı okurken sanki Emrah Serbes konuşuyormuş gibi hissediyor insan. Hayalî bir karakteri okuyor değil de, karşısında duran bir erkek çocuğunu dinliyor gibi hissediyor. Bütün duyguları, ergenliğin verdiği cesareti, sertliği, ‘serseriliği’ çok güzel resmediyor her bir öyküsünde. Abisinin sevgilisine âşık çocukları, mahalledeki arkadaşının annesini beğenen çocukları, mahalle maçlarını, kaybedişleri anlatıyor. Kitabın adının Erken Kaybedenler olmasının en büyük sebebi de küçükken yaşadığımızda bizi yıkan, bizi darmadağın eden, hâlâ hafızamızın bir yerinde kazılı duran kaybedişleri, bir yetişkin için hiçbir şey ifade etmeyen yıkılışları öykülerin temeline oturtmuş olması. Hayata, kendine, dünyaya kırgın, herkese kızgın o küçük adamları oturtmuş olması.


Kitabın dili de öykülerin temelini destekler nitelikte. Serbes kitabı yazarken oldukça doğal bir dil kullanmış. Bu doğallık zaman zaman rahatlık düzeyine bile gelmiş. Seçtiği kelimeler, kalıplar, yer yer kullandığı argo sözcükler ve kimi zaman kahramanın dudaklarından çıkan küfürler anlatımını oldukça desteklemiş. Kitabın dili, karakterlerin yaşadıkları ve olayların kurgulanış biçimleri kendi arasında öyle güzel bir uyum yakalamış ki, kitabın doğallığını sağlayan en önemli etken bu. Öyle ki kimi yerlerde insanın duygulandığı, kimi zaman da gülmekten gözlerden yaşlar getiren bir kitap. Her bir çocuğun beyninin, kalbinin içine giriyoruz öyküleri okudukça. Herhangi biriyle herhangi bir ilişki kurmanın en zor olduğu dönemde kurulan ilişkiler ve sonuçlarıyla, aslında geleceğimizi şekillendiren her şeyin o ilk sigarayı içtiğimizde başladığını görebiliyoruz. O küçük bedenlerin kurduğu o büyük cümlelerle o şaşkın, saf zamanlarda insanın nasıl sevebildiğini tekrar fark edip duygulanmamak elde değil. “Sevilen her kadın güzel bir şarkıdır, bütün sözlerini hatırlayamazsın belki ama melodisi aklında kalır.” gibi oldukça vurucu sözler bulabiliriz kitapta.


Kendini, bizi, çocukluğu ve gençliği anlatılabilecek en doğal şekilde anlatan bir kitap Erken Kaybedenler. Çok ince bir kitap olmasına rağmen içinde barındırdıklarıyla koca bir çocukluğu kapsıyor aslında ve insan bir nefeste okuyabilecekken bitmesin diye yavaş yavaş, ara vere vere okumak istiyor. Öyküler senaryolaştırılıp filme dönüştürülebilecek kadar güzel kurgulanmış. Hatta benim de kitapta en sevdiğim öykü olan ‘Üst Kattaki Terörist’ oyunlaştırıldı ve bir süredir Devlet Tiyatroları’nda sergileniyor. Bize yaşarken farkında bile olmadığımız, her zaman içimizde olan öyküleri anlatan Erken Kaybedenler mutlaka okunması gereken bir öykü kitabı.


“Bu hayatta rastgele çevirdiği telefon numaralarında karşısına çıkan seslerden başka kimsesi kalmamış biriyim.”
Emrah Serbes - Erken Kaybedenler




-A

0 yorum:

Yorum Gönder